Beni Yükselten Güçlükler

17 Haziran 2011

Hayatında en az bir kere depresyona giren çok kişi vardır. Girmek kolay da acaba nasıl çıkılır?  Eski yazılarımdan birinde ben de depresyondan nasıl çıktığımı anlatmıştım. Çok başarılı ve çok ünlü kişilerin depresyona girmediklerini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hayat onlar için de kolay değil. Onların da hayatlarında  güçlükler var. Hatta güçlüklerle mücadele eden besteci Beethoven şöyle diyor:

“İradesine hâkim olan insanlar, her güçlüğü yenmeye çalışır. Beni yükselten, hep güçlükler olmuştur.”

Beethoven’i yükselten güçlükler nelerdi? Beethoven daha 11 yaşındayken piyano virtüözü olmayı başarmıştı. Besteleri çok beğenilmiş, artık şöhreti saray çevrelerine de yayılmıştı. Şöhretin doruğundayken Beethoven, kulaklarının duymadığını fark etmeye başladı. 28 yaşına geldiğinde, tamamen sağır olmuştu.  Önceleri hayata küstü. Hastalığını herkesten sakladı. İnzivaya çekildi. Ama daha sonra beste yapmaya başladı. Hayata dönüşünün tek nedeninin sanat aşkı olduğunu dostlarına ifade etti. En unutulmaz eserlerini sağır olduktan sonra besteledi.  “Sesleri hayalimde yaşatıyorum” diyordu Beethoven. Böylece dünya müzik tarihinin en büyük bestekârları arasına girdi.

 

Müzik hayranı olan, bu kadar müziği seven ve besteler yapan birinin hayattaki en büyük engeli nedir? Sağır olması değil midir? Ama Beethoven en büyük engeli yenerek yoluna devam etti.

Bir başka başarılı insan örneği verebilirim. Hani kitapları milyonlar satan ‘Harry Potter’ adlı romanı yazan Joanne Katheleen Rowling.  Bayan Rowling çok zorlu bir hayatın içindeyken kitap yazmaya karar vermiş çünkü 4 aylık kızı ile yalnız başına maddi manevi zorluklar içinde yuvarlanıyormuş. Şimdi o dünyanın en zenginlerinden biri. Kitapları 47 dile çevrilmiş, üstelik sinemaya aktarılmış ve harika bir sonuç çıkmış ortaya. Bu da gişe hâsılatına yansımış.

Hepimiz hayatın güçlükleri ile karşılaştık. Hatta depresyona bile girdik. Ama hayat çok güzel, en önemlisi de hayatı yaşamaya değer bulmaktır. Hep dua’m şudur; Allah’ım bendeki bu yaşam sevincini alma. Hayatın manasını kaybetmeme izin verme.

Yazan: Tülay BİLİN


‘EĞER’ değil, ‘ÇÜNKÜ’ değil, ‘RAĞMEN’ sevin

28 Mayıs 2011

Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı ‘Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor Ama sevgi nedir?, nerede bulunur?, biliyor musunuz?’ diye soruyor Sonra anlatmaya başlıyor Sevgi üç türlüdür

 

Birincinin adı ‘Eğer’ türü sevgi

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek  sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi. Yazara göre evliliklerin pek çoğu ‘Eğer’ türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne âşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.

 

İkinci tür: ‘Çünkü’ türü sevgi 

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki… Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği… İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya’da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş. Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu ‘Çünkü’ türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği.

 

Üçüncü tür sevgi: ‘Rağmen’ 

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir Esmeralda, Quasimodo’yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda’ya çingene olmasına rağmen tapar Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir Bunlara rağmen sevilebilir

 

Her şeye rağmen sevmek sevilmek ya da gerçekten de güzel ve özel ‘Çünkü’ye ve ‘Eğer’e gerek kalmadan.

 

(Alıntıdır.)